Yazar: Paul Grilley | Yoga Eğitmeni
Çeviri: Yoga Türkçe yazarı
*Bu yazı,Paul Grilley’nin onayı alınarak http://www.paulgrilley.com da yayınlanan”EXERCISE AND SACRIFICE” adlı makaleden Türkçeye çevrilmiştir. Yazının tamamı Paul G.’e aittir.
Son makalemizde neden Yin ve Yang dokuları birbirinden ayırmamız gerektiği konusunun üstünde durduk. Yang dokular yang bir şekilde çalıştırılmalı, Yin dokular yin bir şekilde çalıştırılmalı. Kaslar Yang, kemikler ve bağ dokular Yin dokudur. Yang dokular ritm ve tekrarla çalıştırılmalı. Bağ dokular veya kemikler uzun süreli durağan periodarla çalıştırılmalı. Ağırlık kaldırmadaki ritmik kasılma ve gevşeme, kasları çalıştırmanın uygun bir yoludur. Diş tellerinin dişlerimiz üzerindeki uzun ve devamlı baskısı, dişlerimizi düzeltmek için uygun bir yoldur.
Yang bir dokuyu Yin bir şekilde çalıştırmak veya bir diğerini tam tersi şekilde çalıştırmak zararlı olabilir. Spor salonunda derin squatlar yapmak ve her birinde uzun süre kalmak dizler ve omurga için bir felâket olur. Dişlerimizi ritmik olarak öne arkaya hareket ettirmek dişler için felâket olur.
Egzersiz etki etmesini istediğimiz dokuya göre hazırlanmalıdir ama işte egzersiz nedir? Nasıl çalışır? Bugünkü makalenin konusu bu.
Egzerisiz Teorisi
Egzersizin temel teorisi şudur: bir dokuyu güçlendirmek icin onun üzerine stres uygularız. Spor salonunda kaslarımızı güçlendirmek için ağırlık kaldırırız. İşin komiği, egzersiz yaptıktan sonra egzersiz öncesindeki halimizden daha güçsüz oluruz. Antrenman esnasında kaslarımızı çalıştırdıktan sonra yorgun ve güçsüz bir hale gelirler. Aslında bir vücut geliştirmecisi için iyi bir antrenmandan sonra ayakkabılarını baglayamayacak hale gelmek bir gurur kaynağıdır. Eğer ağırlık kaldırmanın amacı güçlenmekse neden kasları yormak ve güçsüzleştirmekadar icin bu kadar zorluyoruz? Çünkü biz bir kere iyileşirsek kaslarımız daha güçlü olur diye umuyoruz. Kaslarımız çabalayla değişir. Aslında kaslarımızı yormak, onları iyileştirmekten çok; daha fazla sinir, daha fazla kan damarı ve protein ile gelişmelerini sağlar. Bunları düşünmeyi bıraktığımızda göze çarparlar! Bu nasıl olur?
İşin gerçeğini kimse bilmiyor
Eski yogiler, hayatın bu esrarengiz kendini değiştirme yetisini farketti ve bunu adına “prana” dedikleri bir yaşam gücüne atfetti. Taoistler bu yaşam gücüne “chi” adını verdi. Canlı ve cansız alemleri birbirinden ayıran şey bu yaşam gücüdür. Eğer bir ipi rutin olarak esnetip döndürecek/buracak olsaydık o ip iyileşmez ve güçlenmezdi. İp sadece güçsüzleşirdi, yıpranırdı ve sonunda kopardı.
Büyüme ve strese adapte olma becerisi, canlılara dair en etkileyici tanımdır. Taşlar ve sopalar strese adapte olamaz, ancak altında çökerler.
Fedakarlık Teorisi
Eski kutsal yazıtlarda Egzersiz Teorisi daha geniş bir Fedakarlı Teorisi’nin altına dahil edilmiştir. Fedakarlık Teorisi, eğer karşılığında daha çok şey alacaksak sahip olduklarımızın bazılarından vazgeçmektir. Fedakarlık Teorisi, sadece fiziksel alemde değil politik ve spiritüel olanlar da dahil olmak üzere insan gayretinin her alanını kapsar. Hint kutsal yazıtları günler süren ve çok pahalıya mal olan fedakarlık hikayeleriyle doludur. Fedakarlıklar/ kurban vermeler; hasat zamanını garantilemek, bir krallığa refah getirmek, salgınları defetmek için yapılırdı.
Her ne kadar açık bir şekilde Fedakarlık Teorisi’nden bahsedilmemiş olsa da bu hala bizimle. Egzersiz yaparken daha çok güç kazanabilmek için gücümüzü feda ediyoruz. Yatırım yaparken daha çok para kazanabilmek için paramızı riske atıyoruz. Aşılamada vücudu zayıf bir virüs ile hasta ediyoruz ki vücut direncini artırabilelim. Her ağırlık kaldırdığımızda bir fedakarlık yapıyoruz. Bu fedakarlıklar bizi daha güçlü ya da daha zayıf yapıyor. Fedakarlığımızın artan güçlenmeyle ödüllendirilmesini umuyoruz. Gerçekten bunun nasıl gerçekleştiğini biliyor muyuz? Hayır. Ne kadar güçleneceğimizi kontrol edebiliyor muyuz? Hayır. Bu güçlenmenin ne kadar süreceğini kontrol edebiliyor muyuz? Hayır. Tüm bunlar kontrolümüzün dışında. Kontrol edebildiğimiz tek şey yapmak istediğimiz fedakarlık. Bhagavad Gita‘da Krishna Arjuna’ya der ki: ” Fedakarlık yapmak insanın elindedir ama fedakarlığın meyveleri insanın elinde değildir.” (2/47)
Stress (baskı): Çok mu fazla çok mu az?
Yaşayan tüm dokular üzerlerine bindirilen strese (baskı/yük) adapte olurlar. Bir astronot yerçekimsiz ortamda haftalarca kaldığında kemik yoğunluğunun(kütlesinin) %15-%20’sini kaybeder. Bunun nedeni kemiklerinin ağırlık taşıma egzersiziyle strese maruz kalmamasıdır ve kemikler kalsiyum salınımı ve yapı değişikliği ile bu duruma adapte olurlar. Eğer kemiklerimizi strese tabi tutmazsak körelirler. Eğer kaslarımızı iş ve egzersizle strese tabi tutmazsak körelirler. Vücudumuzdaki dokular güçlü olmak için strese tabi tutulmalıdır. Bu yaşamın kanunudur. Kullanmazsan yanar.
Tabiiki vücut dokularımızı aşırı gerilime tabi tutmak mümkündür. Aşırı efor sarfedersek ve iyileşmesi için yeteri kadar zaman vermezsek gücümüzü tüketebiliriz. Üstlerine çok fazla yük bindirirsek kemiklerimizin ve eklemlerimizin aşırı derecede gerilmesine sebep oluruz. Çok fazla tuz tüketip tansiyonumuzu fırlatabiliriz. Çok az tuz tüketip elektrolit dengemizi kaybedebiliriz. Yetersiz stres (baskı/gerilim) dokularımızı köreltir ve aşırı stres onları bozar. Bu Yin ve Yang oyunudur. Usturuplu bir sağlık, bu iki uç noktanın arasındadır.
Bağ Doku
Dolayısıyla dokularımız için en sağlıklı olanın dönüşümlü olarak strese tabi tutulmaları ve sonra iyileşmeleri için yeterli zaman verilmesi ile sağlanabileceğini anlatan bir Egzersiz Teorisine veya Fedakarlık Teorisine vardık. Bu teori hali hazırda aerobik ve güç kondüsyonu alanında kabul edildi. O zaman neden bunu anlatmak için binlerce sözcük kullanıyoruz? Çünkü yoga bu teoriyi kasın ve kemiğin ötesinde genişletiyor ve vücudun eklemlerine ve bağ dokularına sistematik olarak uyguluyor. Egzersiz sırasında eklemlerin baskıya tabi tutulması onun yerine korunması gerektiği çok yaygın bir yanlış anlaşılmadır. Aslında 1960’larda yoga Batılıların yapması için uygun değil, şeklinde deklare ediliyordu. Bir sonraki makalemizde bunun gibi bazı yanlış anlaşılmaları inceleyeceğiz.
Paul Grilley
*Bu yazı,Paul Grilley’nin onayı alınarak http://www.paulgrilley.com da yayınlanan bir makaleden Türkçeye çevrilmiştir. Yazının tamamı Paul G.’e aittir.
Paul Grilley, 1979’da yogaya başlamış olan ve 1982 yılından beri yoga eğitmenliği yapan, anatomi alanında doktora derecesine sahip olan bir yoga hocasıdır. Eşiyle birlikte yıllardır Yin yoga eğitmenliği yapmaktadır.
*Bu sitede yayınlanan bütün makalelerin Türkçeye çevirisi Yoga Türkçe tarafından yapılmıştır.